Lilypie First Birthday tickers

Lilypie First Birthday tickers

12 Şubat 2011 Cumartesi

Büyüdüm artık ben

Evet, bugün tam 6. ayım bitti bu dünyada. Artık büyüdüm kocaman oldum. Zaten resimden de göreceğiniz gibi oturmaya başladım. Aslında hala sağa ya da sola devriliyorum ama olsun o kadar.
Bugün ilk defa ek gıda ile tanıştım. Menümüzde kayısı püresi vardı. İtiraf edeyim önyargılı yaklaştım kayısılara. Zaten rengi de bir tuhaftı. İstemem diye çok direttim ama allem ettiler kallem ettiler ve kaşık kaşık yedirdiler bana pürenin tamamını. Aslında çok da kötü değilmiş tadı ama anne sütü çok daha keyifliydi. İçimi de çok daha kolaydı. Neyseki pürenin üzerine ödül olarak anne sütü vardı bari:)
Yemek maceralarım devam edecek gibi görünüyor. Beni izlemeye devam edin...
Çapkın Enis Bora
Posted by Picasa

11 Şubat 2011 Cuma

Keçi gribi mi, kendi düşen ağlamaz nezlesi mi?

Bu sene pek kar yağmadı. Ondan mıdır bilinmez her 2-3 kişiden biri grip. yoğun öksürük, boğaz ağrısı, ateş, yorgunluk...Klasik grip. Ama üstadlar her sene olduğu gibi bu seneki gribe de bir isim vermişler: Keçi gribi. Adı üstünde, zor geçiyor bu seneki grip...

Bir ihtimal, bu 2-3 kişilik istatistiğe girme isteğimden, diğer bir ihitmal, ince giyinip "aman 2 dakika böyle otursam bişicik olmaz" yaklaşımımdan ya da evdeki erkek popülasyonuna uyup, saçlarımı minicik kestirmemden kaynaklı olarak ben de sonunda yatağa düştüm. Bir haftadır boğazım zaten gıdıklıyordu. Perşembe günü yutkunmakta zorluk çekiyordum, bu sabah ise yataktan kalkamadım.

Bu durumun tek bir iyi tarafı var, minnoşu daha sık görebilmek. Ama tabii uzaktan sevebiliyorum bugün kendisini sadece. Emzirme zamanlarında, ağzıma maske takıyorum. Çok garipsiyor minnoş, çekip almaya çalışıyor.

Bugün keyfi çok yerinde meleğimin. Son birkaç gündür sanırım sesini keyfetti ki, farklı tonlarda çığlık denemeleri atıyor. Kendini eğliyor. Ablası minik yastığını verirmiş gibi yapıp kaçırınca çığlığı basıyor. Ama sinirli bir çığlık değil bu, eğleniyor çok. Ve ben sadece bu çığlıkları dinliyorum uzaktan. Televizyondan izleyen bir yabancı gibi hissediyorum kendimi.

Biraz önce meleğimin odasına girdim yine maskemle. Odasından müzik sesleri geliyordu. Bir baktım, ablasının kucağında ablası ile dans ediyor. Ama her akşam meleğimle bir tek ben dans ederdim. Nasıl şimdi bir başkası ile dans edebilir??? Hem de bundan zevk alabilir? Nasıl kıskandım anlatamam!

Keçi gribi midir, yoksa kendim ettim kendim buldum dolayısıyla ağlamaya hakkım yok nezlesi midir bilemem ama biran önce iyileşmek istiyorum; yine meleğimle oynamak, dans etmek, onu kıkırdatmak için.

10 Şubat 2011 Perşembe

Beşiğe veda...

Bugün beşiğiniz ile vedalaştık. Kayınpederimin elleri ile yaptığı, babamın kurşunsuz boya bulmak için arkadaşlarını seferber ettiği beşiğimiz artık başka bir bebeğin dünyaya gelmesini bekliyor sabırsızlıkla. Bir süre yeni bebeğe kucak açacak. Kim bilir belki sonra başka bir bebeğe ve bir başkasına. Belki bu bebeklerden bazıları hiç uyumayacak, hep ağlayacak. Bazısı sık sık kusacak. Belki çişlerini fışkırtacaklara kenarlara. 

Sana emanet edilen kıymetlilere gözün gibi bak sevgili beşik...

1 Şubat 2011 Salı

O an'lar...

Bazı anlar vardır, hafızanızdan silmek istediğiniz. Yaşanmamış olmasını kabul etmek istediğiniz. Peki böylesi anların sonunda, keşke beynimizin de bir "del" tuşu olsaydı diye düşündüğünüz oldu mu hiç?

Günlük rutin işleyişin arasında bir haber alırsınız. İnanamazsınız. "Şok"a girersiniz. Bütün vücudunuzdan kan çekilir. Kalbinizin atışı hızlanır. Soğuk terler boşalır. O an dünya durmuştur. En azından sizin için. Bütün yaşamsal faaliyetlerinizin de durduğunu düşünürsünüz.

Artık çevrenizde olup bitenlerden uzaklaşmışsınızdır. Sadece habere odaklanırsınız. İçinizden ve belki dışınızda milyon kere "hayır, bu olamaz" dersiniz. Haykırmak istersiniz. Bunun bir kabus olduğunu düşünmek istersiniz. Haberi alma anında kulaklarınızın ağır işitmiş olmasını, gözlerinizin az görmüş olmasını hangimiz istemedik ki?

Sonra acımasız bir süreç başlar. Zamandır acımasız olan. Uzadıkça uzar. Yeni bir gelişme için beklersiniz. Beklerken milyon farklı düşünce geçer aklınızdan. En çok, bilginin yanlış olması fikrine sarılırsınız. Bir tek bu fikir sizi güçlü kılar, ayakta kalmanızı sağlar.

Herşeyin yanlış bir alarm olduğunu öğrendiğiniz an, yeniden doğduğunuz andır. İşte o kabustan uyanmışsınızdır sonunda. Aslında vardır bir "del" tuşu insan vücudunda da. Basarsınız o tuşa, hiç tereddüt etmeden.

Derin bir "oh" çekersiniz ve şükredersiniz hayata. Bundan sonraki tüm kayıtların mutluluk haznesine dolmasını ümid edersiniz.

Evrenin tüm enerjileri sizlerle olsun minik melekler...

Bu yazı Ece'ye ithaf edilmiştir...