Genelde uslu bir bebiş zaten, yemek zamanları hariç. Yanlış anlaşılmasın, hiç yemek yemiyor değil. Sadece henüz bizim keşfedemediğimiz bir damak tadı var. Eğer sevdiği şeyi yakalarsak, hiç sorun çıkarmıyor miniğim yemekte
Bir de uyku saatini kaçırmamalıyız, yoksa huysuzlaşıyor. Evet sabahları 6’da uyanıyor, tatil zamanı çok keyifli olmuyor tabii sabahın köründe kalkmak.
Bir de bazen çok meraklı oluyor, nerede fiş, priz hepsini kurcalıyor, eline geçeni yere atmaya bayılıyor, ya yerçekimi kanunu tam çözemedi ya da bilmediğimiz başka bir şey var. Büyüyünce muhakkak soracağım…
Neyse, konumuza geri dönelim…Görüleceği üzere 2-3 temel konu haricinde bir pamuk var hayatımızda ve biz bu pamuğu Silivri’de anneannesine bırakıp, soluğu 2 günlük bir tatilde aldık. Saros tatilinde bir hayli yorulmuş ve sakin bir tatilin hayalini kurduğumu yaklaşık 1000 kere tekrar edince annem ve eşimin bana bir hediyesi oldu bu tatil.
Nasıl mı geçti?
Tatile dair ne varsa tüm ritüeller itina ile yerine getirildi:
- Yemek saati kavramını hayatımızdan 2 günlüğüne olsa da sildik. Bazen saat başı bir şeyler yedik, bazen saatlerce bir şey yemedik.
- İstediğimiz mekanda istediğimiz kadar kaldık. Bazen 5 dakika bazen 5 saat. Tamamen paşa gönlü kriterleri devredeydi ki bu kriterler ağırlıklı tarafımdan belirlenmişti.
- Üstümüze damlayan şeftali lekesi olmayınca, plaj kıyafetleri ile geceye akmakta da bir sakınca görmedik doğrusu.
- Akşamları uykumuz geldiği için uyuduk, minnoşu uyutmak için değil.
Ve milyon defa içinizden geçiriyorsunuz: “Keşke miniğim de burada olsaydı.”
Bir yanda değişik bir huzuru ve kocanızla/karınızla yaşadığınız plansız-programsız saatlerin keyfini sürüyorsunuz. Bir yandan da içinizden geçiriyorsunuz: “Keşke miniğim de burada olsaydı.”
Sonra ne mi oluyor? Bir daha miniksiz tatile gitmemeye karar veriyorsunuz!
Varsın yemesin, varsın biraz mızmızlansın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder